Tuesday, November 10, 2015

Pazar Kahvaltısı


Bir gece uykuyla uyanıklık arasında dışarıdaki soğuğa rağmen sıcak bir gülümseme geldi yüzüne ve uzun zamandır batmayan gamzelerini içe doğru çekti. Tam da uyumadan önceki o son bir-kaç saniyede aradan onca sene geçtikten sonra ilk defa her kesleri bir kahvaltı sofrasında birleştirme kararı almıştı.


Sabah kalktığında ilk iş telefon rehberini karıştırıp numaraları bulmak oldu. Tam elini telefona götürürken ne diyeceğim, acaba hatırlar mı, nasıl davet edeceğim, ah asıl hangi  gün için davet edeyim diye kendi kendini soru yağmurunda şemsiyyesiz bıraktı. Evet onca sene sonra en sonunda her kesi buluşturacak cesareti ve de güzelim bir yemek odası vardı, aynı çocukken hayal ettikleri gibi hem de. 

`Bu gün çarşamba, iyisi mi pazar kahvaltısına davet edeyim. Hem maaş da yatar cumaya kadar, dolap tam takır şimdi. Cumartesi alış veriş ederim, evet-evet en iyisi pazar` diye geçirdi aklından.

O haftaki telaşını bir ben biliyorum da şimdi yazarsam bana darılır. Ama siz şu aşağıdaki videoyu izleyin yine de.
Düşündüğü gibi maaşı 6 senedir olduğu gibi falanca ayın falanca gününde eksiksiz yattı, o da cumartesi erkenden uyanıp yandakı markete koştu. Tabii süslü-püslü raf yığını arasında aradığı pek çok şeyi bulamadı yine. Malum özeldi misafirleri, hepsinin de neyi sevdiğini teker teker biliyordu. Ama yine de marketden bir kaç şey aldı ve onları eve bırakıp mısır çarşısının yolunu tuttu. Çeşit-çeşit bitki ve çiçek çayları ile mutlu bir şekilde döndü evine. Hepsinin en sevdiği pek de ortak olmayan ortak noktaları türlü çay çeşitlerine olan meraklarıydı.
O geceyi uyumadı. Sabaha kadar internetten aldığı tariflerle kırmızı velvet kek, havuçlu tarçınlı kek, cevizli kurabiye yaptı. Sonra misafirlerinin sevdiği İstanbulun en ücra yerlerinden bulup aldığı karabuğday balı, hurma pekmezi gibi özel yiyecekleri sofraya özenle yerleştirmeğe başladı. Derken sigara böreklerini kızartmaya ve kahvaltının olmazsa olmazı biberli menemeni hazırlamaya koyuldu. (uykusu gelir diye önlemini de almış ve geçen kış eskiciden aldığı 1960 özel üretim Alman yapımı Loewe marka radyoyu sonuna kadar açmış, bangır-bangır çalan müziği dinliyor, bazen de eşlik ediyordu. Tabii bu müzik sabahın erken saatlarine kadar alt komşuyu rahatsız etse de, üst komşusunun uzun zaman sonra gelicek misafirleri için mutlu olmasını, bu haftaki heyecanını anlıyor ve hoş görüyordu). 
Her şey hazır olduktan sonra odanın tüm pencerelerini açıp içeri kış soğuğunu ve ferahlığını davet etti ki, eve sinmiş yalnızlık karışık yemek kokusunu alıp götürsün.

Üstünü değişip 4 gün önce soru yağmurunda ıslanıp aramayı unuttuğu misafirlerini bekledi. Evet unutmuştu uğruna bunca hazırlığı yaptığı misafirleri. Ben de aynı sizler gibi üzüldüm yazının bu kısmını okuduğumda. Fakat kendisini kaybettiğimizden (malum kahvaltı gecesinden 30 küsür sene sonra) kısa bir süre sonra evime posta ile günlüğü geldi. Yazımı o olmadan bitiremeyeceğimi anladığı için o kahvaltı gününü diğerlerinden ayıran bir ayrac koymuş malum sayfaya. Davet edeceği misafirleri kendisiymiş meğerse. Farklı yaşlardaki kendisi. Bir yazıda mı, ne mi okumuş ve de kendisi de uygulamak istemiş. Fakat gerçek misafir bekler gibi, ya da kimilerine göre bir şizofren edasıyla hazırladığı kahvaltıya yalnız oturmamış. Gelmiş bütün yaşlarının davetlileri. Yani anlayacağınız o kadar da kötü geçmemiş kahvaltısı. Yine kendisiyle, kimilerine göre yalnız, kimilerine göre kalabalık.....

No comments:

Post a Comment