Thursday, June 23, 2016

Yüzüne cennet kaçmış

Cennet mi o yüzündeki?


- Hayır, müzik açtım sadece

Sesini de açsana

- Çok parlaklar bugün....

Ne? Neyi kast ettin?

- Yıldızlar diyorum, ışıl-ışıl

Boşversene

- Biliyor musun, benim masalımda gökyüzü sensin

Biliyorum!


Bu pikap bana hep Bainbridge adasındaki hayatımızı hatırlatıyor. 1.5 sene önce eşime gelen bir iş teklifi üzerine ailecek (ben, eşim ve o zaman daha 1 yaşında olan kızımız) adadan taşındık ve buraya, bu küçük Fransız kasabasına yerleştik. Kasaba bizim gibi genç bir çift için hafif ağır gözükebilir, fakat burasına büyük şehirleri, çılgın kalabalıkları ve trafik ışıklarını sevmediğimiz için ideal bir yer bile denilebilirdi bizim açımızdan. Hatta adadakı eski komşular ve çocukluk arkadaşlarımıza olan özlemi rafa kaldırsak, burası gayet sevecen bir yerdi, bir hafta öncesine kadar. Evet, bir hafta öncesi. Ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Ben de. Hep şu kahrolası merakımdan zaten. Geçen salı arka bahçede yaza hazırlık faaliyyetleri kapsamında saksıların boyasını yeniliyorduk. Yeniliyorduk derken, kızım kendince çizdiği renkli kelebek desenlerini beyaza boyadığım saksılara aktarıyordu. Tabii bu arada kendi giysileri, saçları ve yüzü de boyaya bulaşmıştı. Bunları kuruması için daha minderini örtmediğimiz salıncağa dizdim ve boyamak için sırada bekleyen eski saksılara doğru uzandım. Bu sırada saksıların arkasındaki duvarda küçük taşların arasından duvarın içlerine doğru sıkıştırılmış bir kutu gördüm. Açmamam gerektiğini bildiğim halde elime alır-almaz içimi büyük bir merak sardı. Gayet belliydi ki, bu sedef kaplamalı eski kutuyu oraya ne ben, ne de eşim bırakmıştı. Muhtemelen bizden önceki ev sahiplerinindi, zira taşındığımızdan beri eski saksılarla uğraşmaya zamanımız olmamıştı ve arka bahçenin bu kısmı adeta ıssız çıkmaz sokak gibi unutulmuştu. Neyse, yapılması gereken belliydi, eşim gelince kutuyu postayla eski ev sahiplerine gönderecektik. Fakat, etik anlayışım merakıma yenik düştü. Kutuyu açtım ve içinde anlam veremediğim parfüm şişeleri, bir kaç not, koyu desenli fular ve eski moda bir oyuncak buldum. Şaşkın-şaşkın elime aldığım şişeyi inceliyordum, bu sırada kızım da aynı şaşkınlıkla benim yüzümü inceliyordu. Notlardan biri 88 sene öncesine aitti, 27 ağustos 1916 yazıyordu kenarında. Olduğu gibi aşağıya not düşüyorum:

İşte bizim evin bahçesindeyiz, karşı-karşıya oturup torunumuzun oyuncaklarıyla oynamasını seyrediyoruz. Zaman-zaman gözlerimiz bir-birimizden yana kayıyor. Baksana, seneler geçmiş, birimiz babaanne, diğerimiz dede oluvermişiz. Hep istediğimiz gibi. Baksana, emekliye ayrılmışız ikimiz de, güzel kokulu çiçekleri olan bir bahçedeyiz, ılık-ılık rüzgar da var – ve sen yaz olmasına rağmen boynunda fularınla ve de tüm asilliğinle karşımda oturuyorsun. Ne muazzam mutluluk tablosu değil mi? Ne de çok istemiştik birlikte çocuklar büyütmeyi, torunlarla koşuşturmayı.... Olmadı. Şimdi aynı çocuğu torun diye sevmemiz de galiba 31 sene sonra hayatın hayallerimizi farklı yorumlama şekli, ya da çaldığı saadetimiz için gecikmeli özürü ....
Bizim arka bahçe güzeldir, o yüzden oğlum biricik torunumun ikinci yaş günü kutlamasını benim bahçede yapmak için onayımı istedi. Tabii ki, kabul ettim ben de. İşte biraz ötedeki bu koşuşturmaca da ondan, biraz sonra misafirler gelicekmiş. Bilmezler ki, benim senelerdir en beklenen misafirim sensin. Evet, bugün benim oğlumun ve de senin kızının tek çocukları, yani BİZİM torunumuz iki yaşına basıyor. Bizim torunumuz mu? Hayalimizdeki biraz farklı değilmiydi sevdiğim? 
Ѐze, 27 Ağustos 1926

Diger not (ya da mektup mu desem?) muhtemelen daha ileriki senelerde ve görünüşe bakılırsa göndermek amaçlı değil de, öylece saklamak için yazılmıştı. Ama seneler silmiştir diye yaklaştırıp didik-didik aramama rağmen bir tarih bulamadım üzerinde.

Yüzüne cennet saklı sevdiğime

Dün akşam Nice`e operaya gitmek üzere hazırlanmaya koyuldum. Gideceğim yerlere, hele de konu operaysa geç kalmamaya özen gösteririm. Makyajımı bitirip, biletleri kaptığım gibi aşağı indim, fakat bu sırada bir şeyi unuttuğumu farkettim. Evet, parfüm bir fransız kadınının olmazsa olmazıdır (Parfüm sürmek zevk ister, özen gerektirir, her koku topunun teninde patladığını, teninle buluştuğunda sana kattığı parlaklığı ve oluşturduğu eşsiz güzelimsi tadı sadece burnunla değil, tüm ruhunla hiss edeceksin). Tekrar yatak odasına çıkıp alel-acele makyaj masamın üzerindeki bir yığın parfüm şişesinden birini aldım ve adını okumadan çantama fırlattım, arabada giderken rahat-rahat sürerim diye. Yaptım da! Arabada giderken! İnanır mısın, daha önce arabaların zamanda yolculuk yaptığını bilmiyordum ki ben? Parfümü sürer-sürmez 5 sene öncesine ayrılığımızdan 2 gün önceki son buluşmamıza gitmiştim. Kokuların mistik gücü olduğuna hep inanırdım ve şimdi bu bittecrübe sabitleniyordu. Kokular asla unutulmaz ve unutturmaz bunu biliyorum. Kokuların her kes için BİR anıya ışık tuttuğunu da biliyorum. Ama bir koku nasıl bu şekilde hem seni, hem de sensizliği içinde barındıra bilirdi ki? Nasıl benim için İKİ zıt anı kokuyordu ki, tek bir parfüm? Geç kalmama telaşıyla bunu mu almışım onca parfüm içinden? Sen hediyye etmiştin son buluşmamızda. Parfümcü kızın sözde bizim test etmemiz için onu özenle havaya sıkıp koklamasını, bizim de gülerek onun garip tavırlarını seyr etmemiz tam da şu an gibi gözlerimde canlanıyordu arabadayken sevdiğim. Kız parfümü benim için bir gazete kağıdına sararken, senin elinde aynı parfüm şişesinden “bunu da sarın lütfen, gülüşüne bakılırsa çok sevdi, hiç bitmesin” demeni de sesini duyar gibi gerçekçi hatırlıyordum. Ve de ayrıldığımızdan sonraki ilk ayları. Sonra bunu sürmeyi bıraktım. Kendimi buna zorladım desek daha adil olur. Şimdi, son hediyyen 5 sene sonra hem kendi görevini yerine getiriyormuşçasına seni hatırlatıyor, hem de sana ihanet ediyormuşcasına yokluğunu.   
Evet. Dediğin gibi, gülüşüme bakılırsa çok sevdim ve de hiç bitmedi, Sevgim.

Bir Ѐze sabahı

Çok etkilenmiştim, özellikle "Yüzüne cennet saklı sevdiğime" kısmını okuduğumda neredeyse dona kalmıştım, çünki ben de genellikle aynı bunun gibi bir söz kullanıyordum eşim için, sık kullanılan bir ifade değildi ve ben bugüne kadar aynısını kullanan ikinci bir kişiyle karşılaşmamıştım. Saksıları öylece bırakıp hazırlanmaya gittik. Eşim bizi akşam yemeyi için sahildeki küçük restorana götürecekti o gün.

Evet son bir haftadan beri evimizin bizden önceki sahiplerinden bile daha eski, asıl sahiplerinin hayatına misafir olmuştum. Üstelik, belki de hiç kimsenin bilmediği bu sevgi sırrını bilen tek kişiydim. Evet-evet, böyle özenle saklanıldığına göre, onca sene sonra bu kutuyu benim bulmam, bana senelerin ardındaki sevgisini fısıldayan bir zamanların genç ve güzel fransız hanımefendisinin günümüzdeki önceden seçilmiş sırdaşı, arkadaşıydım ben. Aslında yazıma devam eder, bu sırrı nasıl açığa kavuşturduğumu, bunun için neden benim seçildiğimi anlatırdım da.... Boşver. Bunun da sonu olmayı versin....

Eşim Bourvil`in plakındakı Le petit bal perdu`yu dinliyordu konuşmamızın başında. Youtube linkini buraya bırakıyorum, belki dinlemek istersiniz diye

4 Nisan 2014



3 comments:

  1. Dear Sirs,

    I want to inform you that my book (In Search of the Truth: An Exposure of the Conspiracy) is published, finally. If you are interested you can order it directly from the publisher (www.progressivepress.com).

    In addition, you can read a portion of the book on Amazon (www.amazon.com/gp/product/1615777040).

    I will appreciate your comments or a book review. Thank you.

    Best wishes,
    Azar Mirza-Beg
    www.facebook.com/azar.mirzabeg
    www.iranicaonline.org/articles/search/kewwords:kobrawiya
    www.islamansiklopedisi.info (necmeddin-i kübra)
    Book description:
    It is a religious book, but the subtitle indicates that its category is political, as well. Its style is not academic, but polemical. In its autobiographical portions, one can see that with passing of years author’s worldviews gradually changed. Before, it was anti-communistic and pro-American, while later in his life he disappointed with the capitalist system, as well.

    He realized that Marxists are not the only enemies of religion, since the communist and capitalist systems both are, by nature, Masonic and serving the interests of major anti-religious lobby of the modern times, that is of the Jews, Zionists.

    Unlike other Sufi sheikhs who demonstrate liberal attitudes Mirza-Beg firmly stands for the Sharia statehood, describes the Islamic Republic of Iran as “the last fortification on the surface of the earth still standing firm against the Zionist offensive”.

    Besides that: The Jewry, finally, founded their base in the Christian world. As it seems both Christians and Jews are in need of each other to further their ambitions, such as the world domination.

    The Jew-Masonic politicians warning about the Islamic threat, while they more than anything afraid to see the rise of Christian faith and coming to power of the Church.

    The Jews, who are a religious minority, “assume very correctly, that by destroying morality they can destroy customs, traditions, and ultimately – religion”. Therefore, the Zionist circles advocate immoral teachings like Freudianism.

    Israel’s policy is so that it wants to see itself in the Middle East as an island of prosperity among ruins.

    The white race, Europeans are racist by birth and their attitude to the Jews is too much biased. Usually, they try hard to attribute their own negative qualities to others, like Jews and Muslims. Christians found in Jews their own match, in greed, selfishness, arrogance, craftiness, scheming, and they hate the Jews because they outdone Christians in all this, and as well for their superior intelligence.

    Muslims are much-disorganized people, unlike the Jews. Therefore, they should keep distance from all Islamic organizations “since they all are a part of the Zionist conspiracy”.

    The Jew-Masonic powers were behind the destruction of the Russian, Soviet, Ottoman and Persian empires.

    All religions have two parts esoteric and exoteric. Unlike Islam, Hinduism and Buddhism the Christian religion, its doctrine is very sterile, since its esoteric form is no more there. However, actually, all religions in the modern world are in a degraded state, equally sterile, since they no more produce any Masters and as in the case of Sufism, true sheikhs.

    “Moscow’s attempts to draw closer and unite together in a single union the lands of Russia, Ukraine, and Belarus might be seen as signs that it is trying to restore the Russian empire, to reunite its lost territories”. In addition, it seems that there will be no resistance to it from the populations of former Muslim republics of the Soviet Union.




    ReplyDelete
  2. Çox gözəl və zərif anlatılmış hekayə :)

    ReplyDelete